Dubrovnik'ten Otranto'ya
27 nisan Pazar sabahı saat 9.00 gibi uyandık. Bir şeyler hazırlayıp yedikten sonra Kaptan yeniden uyumaya gitti. Bu gün mazot aldıktan sonra hava müsaitse yola çıkabiliriz. Henüz banyo yapamadım. Duş-tuvalet olarak kullanılan kısım çok dar. Bakalım duşu kullanabilecekmiyim. Uygun bir zamanda bunu deneyeceğim herhalde.... Kaptan, öğlen 1.00 da uyandı. Demir alıp(bu defa “demir alırken ileri hareket versek daha iyi değilmi?” dedim. Tamam sen ileri hareket ver deyince, hafif yol ileri verdim. Hiç sigorta atmadan demir toplandı.) mazot için harekete geçtik. İstasyona gelince, oradaki görevli, Pazar günü olduğundan kapalı olduklarını, diğer taraftaki limanda yakıt alabileceğimiz açık bir yer olduğunu söyledi. Bu arada, eğer Splitte “Check out” yaptırdıysanız, buraya girmeniz sakıncalı, ceza görebilirsiniz dedi. Öteki yere gittik. Maalesef orası da kapalıydı. Kaptan, “adamın söylediği –check out, ceza- kelimelerinden kıllandığını ve yedek yakıtın bir kısmını depoya koyarak Brindisi’ye yola çıkabileceğimizi söyledi. Ben olur dedim. Zaten, benim için zaman kaybetmektense, yol almak ilk tercih. İki bidondaki 44 litre mazotu depoya koyduk ve yola çıktık. Eşim mesajında, hava durumu için; “başlangıçta biraz yeşil ama sonraları maviye dönüyor” demişti. Bu, önceleri biraz rüzgarlı ama sonraya doğru rüzgar kesilecek demekti. Oda İstanbuldan, eşinden gece yarısından sonra havanın güzel olacağı bilgisini almıştı. İki bilgi, birbirini desteklediği için tereddüte mahal yoktu. Şimdi yola çıkarsak, ertesi gün öğlenden sonra saat 2.00 gibi Brindisi de olabilirdik. Yola çıktık. Başlangıçta, deniz çok iyiydi. Kapsama alanı dışına çıkmadan eşimle bir kaç mesaj teati ettik. Saatler geçtikçe, yolun ne kadar uzun olduğunu anlamaya başladım. Bu defa “yorulduk, biraz sakin bir yere çekelim de dinlenelim” deme şansı yoktu. Saat 3.30 gibi, bu defa benim pişirmeyi denediğim ekmekten bir parça yedim. Açıldıkça dalgalar tabii olarak büyümeye başladı. Artık tekne inip çıkıyor, içinde hareket etmek zorlaşıyordu. Otopilot, tekneyi 90 dereceye varan bir açı toleransıyla, rotada tutmaya çalışıyor, bazan daha da büyük kavisler çizdiriyordu. Bu durumda, elle dümen tutmaktan başka çare kalmamamıştı. Kaptan dümen tutmaya başladı. Dalgalar, sancak bordadan, bazan 2-3 metreye kadar çıkıyor, hatta, dört metre diyebileceğimiz ekstra dalgalar zaman, zaman tekneyi 45-50 derece yatırıyor(bunları biraz abartmış olabilirim), aşağıda kamaralarda ve salonda bağlı olmayan ne varsa yerlere düşüyordu. Ertesi gün koltuğun üstünde bıraktığım bilgisayarı da yerde buldum. Ancak, önce bir koltuk minderi düşmüş, bilgisayar onun üstüne konduğu için zarar görmemişti. Bu arada, bir kaç yunus etrafımızda görünmeye başladı. Kah sağımızdan, kah solumuzdan, su üstünden atlayarak bizi izliyorlardı. Bir kaç defa eğitimli gibi estetik atlayış yaptılar. Şöyle ki; birisi önde, diğeri onun az gerisinde yanında ve üçüncüsü de ikincinin az gerisinde yanında yüzüyor, su üstüne atlayışa önce birinci, o tekrar suya dalarken ikinci görünüyor, oda suya girerken üçüncü çıkıyor, sanki sirkte gösteri yapıyorlardı. Akşam soğuğu çıkmaya başlayınca ben aşağıya salona indim, uzun gece başlamıştı. Sağa sola bakmak için gözümü açtığımda midem bulanma moduna giriyordu, bu sebeple, uyumasam bile gözlerimi kapalı tutarak uzandım. Teknenin en az sallanan yeri, kıç üstü, dümen mahalli olduğu için ve dümen tuttuğundan kaptan aşağıya inmiyordu. Bazan aşağıda salondaki bilgisayarından harita vs kontrolu yapmak için indiğinde öğürerek tekrar yukarı gidiyor bu kısa sürede dümeni otopilota bağladığından teknenin gezinmesi artıyordu. Doğal olarak bu durum bulantıyıda artırıyordu. Böylece, zaman zaman uyumuşum. Sabah aydınlığı hissedilmeye başladığı bir an uyandım. Tekne büyük kavislerle dolaşıyor, büyük dalgalara geldiğinde teknenin yan yatmaları tehlikeli hale geliyordu. Anlaşılan kontrol kaptanda değildi. Hemen yukarı koştum. Kaptan, upuzun, uyku tulumu içinde yatıyor, tekne otopilotta gidiyordu. Ona birşey oldu sandım, seslenince kafasını kaldırdı. Rahatlamıştım. Kalp krizi dahil, soğuktan bin türlü şey olabilirdi. “Dümene geçeyim mi?” dedim. Tut istiyorsan dedi. Durgun suların dışında ilk defa 4 saat kadar dümen tuttum. Artık tekne, otopilot yönetimine göre daha az çalkalanıyordu. Fakat, o 4 metreye yakın dalgalar geldiğinde, yine 45-50 derece yan yatma ile teknenin burnuda bir okadar dönüyordu. Pusulaya göre tekrar tekneyi rotaya getiriyordum. Brindisiye 10-15 mil kaldığı sıralarda, gidip gelen gemiler görmeye başladık. Gemilerden birisi ile rotamız kesişiyordu. Bizim cenova yelken açık olduğundan –denizde çatışmayı önleme kuralları gereği- yol hakkı bizimdi. Gerçektende gemi, yolunu değiştirerek bizim geçmemize izin verdi. Bu da benim için ilk olan uygulamalardandı. Karayı ancak 5-6 mil kala görmeye başladık. Liman girişine yönelerek, limana vardığımızda saat 14.00 civarındaydı. Önce yakıt aldık, sonra kaptan marinada market olduğunu öğrenmiş, alışveriş için gitti. Meğer market kapalıymış, taksi tutup şehre gitmiş, birşeyler alıp geldi. Biftek pişirdi, yedik ve biraz uyuduk. Ben ilk olarak duş yaptım, İstanbuldan ayrılalı beri. Biraz sıkıntılı olsa da yıkanmak iyi geldi. Akşam 6-7 gibi uyanınca, kaptan çıkıp gitti. O sırada ben de uyanmıştım. Bilgisayarı açtım, birşeyler yazmak için. Daha birkaç satır yazmıştım ki kaptan geldi. İnternetten hava durumuna bakmış, ayrıca orada karşılaştığı bir Türk de havanın yarın sabahtan itibaren 4 gün seyire uygun olmayacağını söylemiş. Önümüzde iki seçenek var dedi. Birincisi, hemen kalkıp Otrantoya gitmek, ikincisi burada Cuma gününü beklemek. Ben ilk şıkı seçtim. Ne de olsa yolu 40 mil azaltırız geriye Korfuya kalan 60 mili bir ara geçebiliriz belki. Korfuya gitmenin fazla avantajlı olmadığını söyledi, rotanın kırık çizgi şeklinde olması yüzünden. Benim ısrarım üzerine yaptığı ölçme farkın sadece 1 mil kayıp olduğunu gösterince, hemen toplanıp yola çıkmayı kabul etti. Rüzgar diye bir şey yoktu akşam 8.00 gibi yola çıktığımızda. Ben de uyku tulumunu giyip havuzlukta yattım, gece soğuğu çıkınca. Birkaç saat sonra beni uyandırdı, sen istersen aşağı in yat diye. İyi olur dedim ve inip yattım. Zaten geriye 3-4 saat yol kalmıştı. Sabaha yakın limana girdiğimizi ve bağlandığımızı, seslerden takibettim. Daha sonra tekrar uyudum ve şimdi saat sabah 8 civarı. Burada 4 gün yatmayı hiç istemiyorum. Bakalım kaptan ne zaman uyanır, ve ne yapacağız.
Yorumlar