Split'ten Dubrovnik'e

Limandan çıktığımızda, keyfimiz çok yerindeydi. 5 mil’e yakın bir hızla seyrediyor, ufak tefek sallanmalardan rahatsız olmuyorduk. Hatta bu, biraz da eğlenceliydi benim için. Yelkecilik buysa, bu ilk yolculuk harikaydı. Gündüzden yelkenleri hazırlamıştık. Kaptan, sadece Cenova ile seyir yapmak yeterli diyordu. Ana yelkene hiç ihtiyaç olmazmış. Ama ben, hem tekneyi full yelkenle seyrederken görmek, hem de daha fazla yakıt tasarrufu olacağı için bir an önce yelkenleri basalım diyordum. Hava epey kararmıştı. Kaptan da, ilerdeki adalardan kurtulup yönümüzü güney doğuya çevirince bakarız diyordu. Ben arada, ana yelkenide açalım diyor, kendimce espri yapıyordum. Öyleya işi bitirip yola çıkmış, hafif de olsa teknenin batıp çıkması, seyrettiğim, film, yelkenli yarışları vs. görüntüleri ile kabaran isteklerime cevap olmuştu. Adaları geçip, rotamıza girdiğimizde rüzgar neredeyse kesilmişti. Rüzgarı göteren alet kendi etrafında dönüyordu nerdeyse. Fakat, açık denizin soluganları(önceki hava şartlarının armağanı, ölü dalgalar) çıktı birden. Tekne, bordadan gelen soluganlar yüzünden, çok düzensiz sallanıyordu. Gecenin soğuğu da eklenince elimiz ayağımıza dolanmaya başladı. Kaptan, “sanki neden yarını beklemedik ki, diye kendime kızıyorum” demeye başladı. Dalgalar tek yönden gelse bu kadar hırpalamazdı. “Demek ki” diyordu kaptan, ertesi sabah uyandığımızda“ Önceden hava bir böyle esmiş, bir de böyle, tek yönden esse bu kadar hırpalamaz dı.”. Neyse, bir yanda teknenin anormal hareketleri, diğer yandan, inanılmaz gece soğuğu karşısında, mide bulantısı da kendini göstermeye başlayınca ben kamaraya inmeye karar verdim. Kaptan, aşağıda daha kötü olursun diye uyardı, ama ben aşırı soğuk yüzünden, yüz felci vs. korkusu duyarak indim. Aşağıda, o yorgunlukla belki bir saat civarı uyudum. Ama sonrasında, teknenin inip kalkması, astronotların “yerçekimsiz ortam” eğitimlerine benzeyince, birde kaptanın bulantı öğürmelerini duyunca, hemen yukarı çıkmam gereğini duydum. Kaptan, iki battaniyeye sarılmış, çalışıyordu. Yukarı çıktığımda ilk sözü “çok üşüdüm” oldu. Sonra devam etti. Sonra devam etti. “Çapa kurtuldu yerinden, 80 metre zinciri çekerek gidiyoruz aşağıda, onun için hızımızı 2 mile düşürdüm”. Şok olmuştum. “Çekemedinmi zinciri ırgatla”. “Zincir ırgattan kurtuldu, 80 metre zincir çok ağır, halatla bağlayıp zinciri yukarı çekeceğiz, boşlayınca ırgata oturtup toplayacağız” dedi. “Ama bu işi, biraz korunaklı bir yerde yapacağız, sonra kuytu bir yer bulup sabahı bekleriz”. 80 metre zincirle ucundaki çapayı sürükleyerek hoplaya zıplaya devam ettik. Biraz sonra, daha sakin bir yere gelince motoru boşa alıp, zincirin uygun bir yerine halat bağladı kaptan. Halatın diğer ucunu bir vince volta ederek çektik. Ama karanlıkta halatın vince sıkıştığını farkermeden çektim. Bu kadar zorlandığımın sebebi ertesi sabah anlaşıldı. Halat sıkıştığı için, kolay işi zora çevirmişim. Neticede, ırgatın sigortası ata, ata epey zaman uğraşıp çapayı yerine oturttuk. Daha sonra, hemen yakındaki( Hıvar civarı) bir koya girip demirledik. Kimsenin yeme, içme derdi olmadığından hemen yattık. Bu gün koy içi güzel, hava aydınlık keyifler idare eder kıvamında. Uyanıp, sütle mısır gevreği yedik. Tekneyi neta edip, zinciri topladık. Şimdi cenova açık, hız 6,5 knot civarı, rotamız Dubrovnik. Bu akşam 22.00 gibi orada olmayı umuyoruz. Saat 11.00 civarı acıktık. Yemek hazırlamak için, bir sığınak, saçak altı bulduk. Kaptan ekmek için hamur mayalamıştı. Yemekte barbunya konserve, yeşil ve siyah zeytin ve ekmek yedik. Üstüne hazır puding. Zincir toplarken yine bir problem yaşadık. Irgata zincir üst üste dolandı, kurtarmak için baltayı da çıkarmıştık ki, son bir defa çekince kurtuldu. Toplanıp, yola çıktık tekrar. Bu defa hava harikaydı. Hafif orsalayarak, yelken+motor yola devam ettik. Akşamüstü güzel bir pilav menümüzdü, servis kıçüstüne yapıldı. Her nekadar, tabak elde tutularak yense de, bu yemek boğazda değil, Dalmaçyada seyirde yeniyordu, unutulmaz. Başüstünde kalan dingiyi arkaya aldık, ön tarafı görmede biraz engel yaratıyordu. Tabii, bu işi yaparken, bir saçak altında durduk, 15- 20 dakika gecikme demek bu. Bu gece yola devam edersek, gece yarısından sonra 2.00 gibi Dubrovnikte olabileceğiz. Tabii, hava bizi bir yere sığınıp yatmaya zorlamazsa. İskele bordadan gelen rüzgar sağanakları zaman zaman 25 knotu buluyor. Bu hem tekneyi yatırıyor hem de çok sallıyor. Bu sebeple yelken açmıyoruz. Sahile çok yakın seyrederek bu rüzgarlardan saklandık. Böylece yola devam ediyoruz. Kaptan Dubrovnike yakın bir yerde geceleyelim dedi, ben ise çok yakın olduğundan yola devam etmeyi önerdim.Gece saat 2.30 da Dubrovnike geldik. Bir kanal görüntüsünün içine giriyoruz. Kanalın iki yanındaki yollarda giden otomobiller çok seyrek bu saatte. Kanalın iki tarafındaki evler, sokak lambalarının ışıkları bizim için bir rüya alemi çağrıştırıyor bu ilk yolculuk sonrasında. Kanalın iki yakası arasında güzel bir çelik köprü ışıklandırılmış haliyle, ilk görünce büyüleyici geliyor. Marinaya yakın bir yerde demir attık. Gece rüzgar sağanakları yüzünden tekne çok gezindi. Hatta bir ara demiri aldı gidiyor sandım. Demir etrafında döndük durduk sürekli.





Yorumlar