Androstayız
Kumanda paneline bakarken içinde , üzerinde “water” yazan bir gösterge gördüm. Ve, ibre “E” (empty) de duruyordu. Demekki kullanma suyumuz bitmişti. Şimdi ne yapacaktık? Buradan hemen gidemeyeceğimize göre su, kumanya gibi ihtiyaçlarımız karşılanmalıydı. Kaptan, “ben yarın sabah liman başkanına gider durumumuzu söylerim, bize ihtiyaçlarımız için izin verir” dedi. Ertesi sabah, kalkınca dingiyi çözüp suya indirdik. Kaptan kürekle sahile gidip dinghy’i bağladı ve yürüyerek (evraklarla birlikte)liman başkanlığına gitti. Yanına aldığı cep telefonuyla, 10.30 ile 13.30 arası için müsaade aldığını söyledi. Hemen demiri alıp rıhtıma abord olduk. Biz rıhtıma doğru giderken, liman girişine yaklaşmakta olan feribot az sonra gelip hemen yakınımıza kıçtan bağlandı. Henüz saat 10.20 idi. Ve anlaşılan 15 dakika erken gelmiştik. Çünkü hemen ardından ikinci feribot da diğer yanımızdaki yere kıçtan muhteşem bir manevrayla bağlandı. Manevra sırasında kum boşaltmakta olan bir kum kosterine 5-10 cm hata ile dokundu. Kendi etrafında dönerken, kum kosterine dokunduğu sırada, diğer feribotun bordasına uzaklığı, 2-3 metreden fazla değildi. Mutlaka baş tarafta manevra pervanesi vardır diye düşündüm. Çünkü böyle manevraya, baş pervanesiz cesaret etmek binde değil, bence milyonda bir ihtimaldi. Adamlar, scooter kullanır gibi, koskoca feribotları vızır vızır gezdiriyorlardı. O da bağlandıktan sonra, kaptan, mazot bidonlarını doldurmak için, benzinciye gitti. Döndüğü sırada, birinci feribot arka kapağını kaldırıyordu. Birden, kapak üstünde iki kişinin, siddetli el kol hareketleri yaparak birbiriyle tartıştığını gördük. Sahilde, çekici üstündeki otomobili farkedince durum anlaşıldı. Adamın arabası yüklenmeden adam feribot içinde kalmıştı ve dışarı da çıkamamıştı. Sıkıntılı bir duruma şahit olmuştuk yine. Tatlısu deposunu kıyıdaki su vanasından hortumla doldurduk. Sonra kaptan mazot doldurma işlerine devam ederken ben 4 gündenberi ilk defa duş yaptım. Sonra eksilen suyu yeniden tamamladık. Bu sırada mazot aldığı istasyon sahibi bizi kahve içmeye davet etmiş. Kaptan “arkadaşım” dedi. “Her gelişte uğrarım”. Ben giyindiğim sırada adamın teknenin yanına gelmiş olduğunu gördüm. Arkadaşın da gelsin demek için gelmiş. Halbuki istasyonu idare eden oğlu, beni de davet etmiş, adam belki yanlış anlama olmuştur diye gelmişti. Tekneyi kitleyip, benzin istasyonuna yürüdük. Bizi güleryüzle karşıladılar. Oturduk. Nasıl kahve istediğimizi sorunca “Orta şekerli Türk kahvesi” istedik. Su ile birlikte geldi kahveler. Hanımı “eski İstanbullu” imiş. İstanbulda İngiliz konsolosluğunun aşağısında oturmuş eskiden. Ama şimdi bir işi için Atinadaymış. Çok iyi Türkçe konuşuyormuş. Adam, benim gibi 66 yaşındaydı. Eskiden Atinada oturuyor, Andros’a yazlık evlerine tatil için geliyorlarmış. Hanımı çalıştığı Lufthansa’dan emekli olunca, oğlu için burada bir benzinci açmış. Şimdi, oğlunun işinde ona yardımcı oluyor ve torunları ile ilgileniyormuş. Bana göre çok genç görünüyorsun dedim, sevindi. Liman başkanı arkadaşıymış. Onu arayarak, gidene kadar rıhtımda kalmamıza müsaade etmesini rica etti. Ama birazdan 7-8 adet yelken yarışı yapan tekne gelecekmiş. Bağlanacakları yer olmadığından, yapabileceği birşey olmadığını söylemiş. Biz zaten alargada rahat etmiştik, hiç sorun değildi. Biraz sohbetten sonra, internetten hava durumuna da bakıp, müsaade istedik. Biraz alışveriş yapıp, sonra bir lokantada öğle yemeği yedik. Teknenin yanına vardığımızda ilk yelkenli yanaşmış, ikincisi kıçtan yaklaşıyordu. Hemen halatları alıp, ilk demir attığımız yere geri döndük. Kaptan, demir almadan önce, tekrar gittiği benzincide tazelenen hava durumu tahminine bakmış. Durum, ertesi sabah yola çıkacağımızı gösteriyor. Bugün öğleden sonra dinlenip, uyuyup, sabah erkenden yola çıkacağız.
Yorumlar