İstanbuldan Göcek'e 1

İstanbuldan Egeye, 27 Haziran 2009 tarihinde, acemilik devam ederken Egeye doğru ilk uzun gezi başladı. Bir hafta öncesinde, deneme seyri olarak yaptığım Pendik-Tirilye gezisini tek başıma yapmış ve hiçbir sorun yaşamamıştım. Ege gezisinde de hiçbir problem çıkmayabilirdi. Aslında daha önceleri bazı ufak problemler olmuş daha doğrusu çok ucuza gelen bazı deneyimler yaşamıştım. Bunlardan ilki, bir yıl kadar önce yani tekneyi İstanbula getirdikten bir iki ay sonra Adalar civarında başıma geldi. Oğlumla , ilk heves olarak çıktığımız, yüzme amaçlı gezide, Kınalıadaya yakın bir noktada demir atmaya niyetlenmiştik. Fakat ırgat çalışmadı. Bunun üzerine, yüzmeyi iptal edip gezerek geri döndük. Fenerbahçe Dalyandaki tonoza bağlandık yine. Uygun bir zamanda, arızalı ırgatı sökerek, okside olup erimiş rulman yuvasını yeniden yaptırıp rulmanlarını da değiştirmiştim. Bu işlemden sonra tekne, bir gece, Fenerbahçe Dalyandaki tonozu sürüklemiş, açığa giderken oradaki görevliler tekneyi çekerek geri getirmişler ve bir yedek çapayla benim gelmemi beklemişlerdi. Ben gidince, ilk defa demir atmıştık ırgatın tamirinden sonra. Ege yolculuğuna çıkana kadar da başka hiçbir yerde demir atılmadı. İkincisi ise, zehirli boya yapılması sonrası Gebze Atabay marinadan ayrıldıktan sonra oldu. Boya işi bitmiş, motoru çalıştırarak iskeleden ayrılmıştım Pendiğe doğru. Motor son derece düzgün çalışıyordu ve daha 50 metre uzaklaşmamıştım ki birden bire motor stop etti. Gaz vermek de hiç işe yaramamıştı. Hemen dümeni hızla iskeleye çevirdim. Fakat o hızla iskeleye ulaşmak mümkün değildi. İskeledekiler henüz ayrılmadıklarından olan biteni pek anlayamadılar. Ben telefonla marina müdürüne durumu anlattım. O da Eskihisar barınağından birine telefon edip yardım istedi. Biraz sonra bir motor gelerek beni iskeleye çekti. Ertesi gün Yanmar servisi geldiğinde depodaki mazotun nerdeyse bittiğini ve deponun dibinde epey su birikmiş olduğunu gördük. Bu münasebetle, depo temizlendi. Mazot filtreleri değiştirilerek enjektörlerin havası alındı ve motor çalıştırıldı. Bu büyük bir şans olmuştu benim için. Ya, motor iskeleden ikimil ayrıldıktan sonra stop etseydi ne yapacaktım. Kimden yardım isteyip, gece karanlığına kalmış olacağımdan başka ne problemler oluşacaktı? Neyse, Pendikten ayrıldıktan sonra motora takviye olsun diye yelken de açmıştık. Silivriye yaklaştığımızda, cenovayı kapatırken bir sıkışıklık oldu. Vinçle biraz fazla asılınca bir anormallik oldu. Furlingin yanına varınca anormal bir sarılma olduğunu gördüm. Biraz daha dikkatli bakınca Furlingin altındaki, dönmeyi önleyici parçanın kırılmış olduğu anlaşıldı. Tesadüfen de kırılan parçanın, kırılmış kısmını, fırladığı yerden iki metre ötede görünce, önce başka bir şey sandım. Fakat az sonra kırılmış olan parça olduğunu anlayınca, bu parçayı iki küçük lama parçası arasına sıkıştırıp vidalarla sabitleyip tekrar kullanabileceğimi düşündüm. Eşimin “İstanbula dönüp, kırılan parçayı yenileyip tekrar yolaçıkma” ısrarına rağmen, Silivride liman iskelesine bağlandık ve hemen bir tamirci bulmaya çıktık. Bir bisiklet tamircisi bile derdimize çare olabilirdi. Bir beyaz eşya servisi ve bir bisiklet tamircisi bulduk fakat bir matkapları bile olmayınca bu iş olmazdı. Bisiklet tamircisi, Ahmet Çelik işinizi yapar” dedi. Cumartesi saat akşam 7.00 civarı olmuştu. Hızla Ahmet Çelikin dükkanını bulduk. Adam, ancak yarım saatlik işini bitirdikten sonra yardımcı olabileceğini söyledi. Bunun üzerine “aletlerinizi kullanmama izin verebilirmisiniz?” dedim. Olur, deyince hemen işe koyuldum. Tam istediğim gibi bir lama parçasını verdi. Onu kesmek için demir testeresi olup olmadığını sorunca, “nereden kesilecek?” dedi. Lamayı bir örsün üzerine koydu. Sonra bir keski ve çekiç ile gösterdiğim yerden bir vuruşta, düpdüzgün kesti. Yani dükkanda demir desteresi bile yoktu. Bundan sonrasında matkap, zımpara taşı ve vida kutusunda bulduğumuz vidalarla, onun işini bitirdiği sıralarda benim de işim bitti. Tekneye gelip parçayı yerine taktım ve arka tarafından dönmesini engellemek için bir parça el incesi ile bağladım. Ve artık oldukça güzel çalıştığını görünce takımları toplayıp ertesi sabah yola devam için hazırlıklarımızı yaptık. Sabah yine erken yola çıktık. Akşam 5.00 sıralarında Mürefteye vardık. Limana bağlanıp mazot deposunu doldurduk ve ertesi sabah Bozcaadaya doğru yola çıktık. Cenova iyi çalışıyordu fakat rüzgar olmadığından motorla yol alıyorduk. Öğlenden önce Çanakkale boğazına girdik. Boğazın iki tarafında fırtına, şimşek, yağmur vardı. Fırtınanın ve direğe yıldırım düşmesi tedirginliğini yaşarken Nara burnuna yaklaştık. Burnun keskin dönüş noktasına yaklaşırken, dümen, sanki bir diş atlatması yaparak teknenin, sancak yönünde dönüş yapmasına yol açtı. Dişli veya zincir, herneyse, zorlanıp daha fazla hasarlanmasın diye dönüşe engel olmadım. 360 derece tamamlanırken fazla zorlamadan rota yönünde tutmaya çalıştım. Bundan sonra dümene, mümkün mertebe az yük uygulayarak yola devam ettik. Akşam üstü Bozcaadaya geldiğimizde de aynı hassasiyeti göstererek limana girip, demir atarak kıçtankara bağlandık. Ertesi sabah Ayvalığa yola devam ederken dümen problemini Ayvalıkta marinada çözme kararı aldık. Yeke dümen kapağını açarak yeke dümen kolunu el altına hazır ettik. Ayvalığa giriş yaparken, telsizle dümene baktırmak istediğimizi de bildirdik, bize bir tamirci yönlendirmelerini rica ettik. Bağlandıktan epey sonra yönlendirilen tamirci geldi. Duruma bakarak ertesi sabah ilgileneceğini söyledi. Akşamdan hiç değilse sökmeye başlanmasını ve durumu bir an önce anlayarak bir plan yapacağımızı söylediğimizde, “isterseniz, çocukları gödereyim, ama sökerken her şeyi kırıp dökerlerse karışmam” dediğinde, onun önerdiği gibi, ertesi sabah saat 10.00 da gelip işe başlamasını kabul ettik. Sadece, sökme takma işçiliği için istediği 800 euroyu çok fahiş bulmakla birlikte seçeneğimiz olmadığını düşünerek kabul ettik. Söz verdiği gibi, ertesi sabah saat 10.05 te geldi yanında 2 çocukla. Çocuklara, sökmeye başlamak için takım çantalarını açmalarını söylediğinde, ‘arızalı olmayan parçaların söküp takma sırasında hasarlanması halinde hasarın ona ait olacağını’ söyledim. Bunu kabul edemeyeceğini ve çocuklara takımları açmamalarını söyledi. Ve ilave etti “Fransızlara gidiyoruz”. Ben daha bir şey söyleyemeden yola koyuldular. Uzun ince bir yola girmiştim. Eşim, geldiğimiz gibi yola devam etmemizi, ya İstanbula geri dönmeyi veya önümüzdeki Çeşme vs. gibi marinalarda sorunu çözmeyi hedeflememizi önerdi. Ama bunu göze almanın riskli olduğunu düşünerek, Ayvalıkta sanayideki işyerlerinden istifade ederek problemi burada halletmeye karar verdim. İzmir nerdeyse 2 saatlik uzaklıktaydı. Ayvalıkta hallolamayacak işler için İzmire gidebilirdim. Eşim, hemen hazırlanarak akşam otobüsüyle İstanbula döndü. Ertesi sabah, marina ofisten öğrendiğim tornacı Emin ustayı görmek için Sanayi’e gittim. Emin usta işleri için İzmire gitmişti. Akşama kadar da gelme ihtimali yokmuş. Sökme işini kendim yapacaktım. Bunun için aleminyuma kaynamış sökülemeyen paslanmaz vidaları matkapla çürüterek sökmek için bir el matkapı satın aldım. Artık ihtiyaç duyduğum alet edevat ne varsa, sanayideki parçacılardan alarak işe koyuldum.





Yorumlar