İstanbuldan Göcek'e 5
İlk gün, sökme işi başlayınca canım sıkılmaya başladı. Şaftın kaplinini bir türlü çıkaramıyorlardı. Bir ara motorun çevresinde, çepeçevre 6 kişi olduğunu gördüm. Ben de bir kenardan durumu izliyordum. Benimle birlikte 7 kişiydik daracık alanda.
Vura vura kaplini harap ettiler yine de çıkaramadılar. Sökme işini ertesi güne bırakarak gittiklerinde, ben de kapline baktım. Tam tersi yönden vuruyorlar diye düşündüm. Ertesi sabah, geldiklerinde benim düşüncemi de söyledim. Ama dediğim şekilde de sökülmeyince zaten şaftı keserek çıkarmaya niyetlenip ona göre hazırlıklı geldiklerinden, şaftı kesip çıkardılar. Sonraki gün geldiklerinde şaftın ucunu kaplinden çıkarmışlardı. Tam benim tahmin ettiğim gibi değildi ama benzer bir şekilde yarıklı bir boru flanşla sıkıştırılmaydı, yani kaplin, flanş ile şaftı sıkarak bir nevi sıkı geçme gibi şaftı tutuyordu.
Şaftı sipariş edecekler ve kendileri tornada yaparak yerine takacaklardı. Bu arada şaft braketi yerinde oynamıştı. Bu oynamayı da epoksi reçine ile tamir edeceklerdi.
Bu arada devamlı deniz suyu pompasını ne zaman sökeceklerini sordum, onun kolay olduğunu söyleyerek hep geriye bıraktılar.
Aldıkları diğer işlerin peşinde koşmaktan benim yanıma gelip gittikleri yoktu. Pervane , şaft kaplin ortada yoktu. Her arayışımda bir bahane söyleyip, geliyoruz, yapıyoruz vs. deyip geçiştiriyorlardı.
Şaft yapılınca yeni kaplinle birlikte yerine takılması zaman almazdı ama braketin yeniden fikse edilmesi epoksinin kuruma süresi olan 24 saat isterdi.
Bütün ısrarlarıma rağmen bugün, yarın, zaman geçiyordu. Sonunda boya işlerini yapan elemanlarına epoksi işine başlamalarını söylediler. Adam gelerek beş dakikada, braketin tekne içinde polyesterle kapatılmış tepesinden birkaç santimlik kısmını kesti. Marinaya çalışmaya girenlerden para kesiyorlarmış, “bir şeye bakacam, çalışmayacam” diye girmiş, acele ediyordu. Kestiği yerin tekrar yapılmasının hiçbir işe yaramayacağını söylediğimde isteksizce 2 santim kadar daha kesti ve acele gitti. Sözde biraz sonra gelip yapacaktı. Akşama kadar bekledim ne gelen var ne giden. Patrona telefon ediyorum hemen geliyor şimdi diyor gene gelen giden yok. Adamlara telefon etmekten utanır oldum. Pazartesi sabah telefon ettiğimde “akşam gelip yapmadılar mı?” dedi. Hiçbirinin diğerinden haberi yok. Sonradan, önce adamın akşam hastalandığını bugün gelip yapacağını söyledi, sonrasında diğer çalışanlarından adamın bunlarla tartışıp işi bıraktığını öğrendim.
Aslında adamın işi bıraktığına sevindim. Çünkü, sonraki gün gelen başka bir polyesterci, bu gibi işleri çok yaptığını aşağıya doğru braketin iyice açılması gerektiğini söyledi. Akşam saat 4.30 da geldiler. Şaftı geçici olarak line’a alacaklar ve epoksi işi yapılacaktı. Polyesterci dediği gibi yapılacak yeri hazırladı. Ama motorcular line’a alma işini bitiremediklerinden iş bu güne kaldı.
Bir taraftanda sigorta eksperinin istediği tespit raporunu ve işçilik saatleriyle onarım teklifini hazırlamalarını istiyorum. Yapıyoruz diye diye cumartesi sabahtanberi bir şey hazırlamadılar. Bugün Salı. Sabah hazır olduğunu söyledikleri rapor ve teklifi inceleyecek sonrada ekspere faxlayacaktık.
Sabah 9.30 dan sonra polyesterciyi getirdiler. “Rapor işi..” diyecek oldum, bir teknede iki saat işim var, iki saat sonra buradayım dedi. Bu sırada polyesterci malzemelerinin dükkana geri gittiğini yeni anladı ve ikisi birden tekrar geri gittiler.
Yaklaşık bir saat sonra polyesterciyi motorsikletle getirip bıraktılar. Şu ana kadar adam işini biliyor diye rahatım ama bir yandan da yapacak başka bir işim olmadığından ve zaten tekne ufacık yer olduğundan onun yanındayım mecburen.
Yaklaşık yarım saat oyalandıktan sonra nihayet işe koyuldu. Ölçekli kap ile, kabın dibinde denebilecek kadar az miktarda karışım hazırladı. Gördüğüm kadarıyla hızlandırıcıyı fazla koyuyordu. Bu, reaksiyonun hızlı olmasına ve epoksinin çok kırılgan bir yapıya sahip olmasına yol açardı ve çok sakıncalıydı. Aslında önceki akşam geldiklerinde prospektüse bakmıştım ve karışım oranı hacım olarak 4:1 idi. Adama bu kadar az miktarda hazırlanan karışımın oranını tutturmak zor olur diyecek oldum, “işime karışma, ben işimi biliyorum” dedi. Daha bir şey söyleyemedim. Ve çalışmasını izlemeye devam ettim. Son olarak elyaf yatırma işine başlayınca, nispeten fazla miktarda karışım yaptı. Bu sırada bariz olarak hızlandırıcının çok fazla olduğunu gördüm. Fakat yine de sesimi çıkarmaya korktum. Bir miktar elyaf yatırdıktan sonra elindeki kutudan dumanlar çıkarak dışarı geldiğini görünce dayanamadım artık. “Böyle iş olmaz” dedim. “Epoksiyi yaktın. Hızlandırıcıyı çok koyuyorsun!” “Çok biliyorsan sen yap” dedi. Ben de “yaptıklarını sök ben yaparım” dedim. “Karışım oranını yanlış yapıyorsun ben buna güvenerek nasıl denize açılırım?”. Adam “yanlış yapmıyorum” dedi. “Bak burada yazıyor” Gösterdiği yerde A+B = 1.2 kg yazıyordu. Yani her iki komponentin toplam ağırlığı 1.2kg dı. Adama bunu anlatınca, birden durdu, ve karışım oranını hatalı yaptığını anladı. Hemen son yaptıklarını sökmeye gitti. Bir kısmını söktü. Ama daha önce yaptıklarını sökmesi çok zordu. Yapabileceğim pek bir şey yoktu. Her şeyi ben yapamazdım. Zaten burada bir iş yapmasam bile yorulmuştum. Yeniden normal oranda karışım hazırlayıp bir miktar elyaf yatırarak yemeğe gitti. Gideli 2,5 saat oldu, hala gelmedi.
Rapor ve teklif için Emek Marini aradığımda, bir mail bile atamadıklarını, bankalarda işleri olduğunu söylediler.
Çok zor buralarda iş yaptırmak ve yapmak…. 21 Temmuz Salı saat 14.30
Akşamdan epoksi işi bitti. Ertesi gün, yeni kaplin, braket lastiği ve tutyalar takılacak işler toparlanarak tekne suya indirilecekti. Öğlenden sonra suya indirilerek deneme seyri yapacak, her şey yolunda ise İstanbula dönüşe geçecektik.. Eşim de ertesi gün sabah otobüse binecek, akşam Göcekte olacaktı. Böylece bir aksilik olmazsa sabah yola çıkacaktık.
22 temmuz sabah onların gelmesini beklemeden dükkanlarına gittim. Henüz çalışacak olanlar gelmemişti. Teknenin içindeki epoksi tozlarının temizlenmesi için elektrik süpürgesi de almalarını söyledim. Tozlar okadar ince ki teknenin hiç akla gelmeyecek noktalarına kadar nüfuz etmiş. Onların yaptığı temizliğe ilave olarak bir o kadar da ben uğraştım, yine de yeterli temizlik olmadı sanırım.
Vura vura kaplini harap ettiler yine de çıkaramadılar. Sökme işini ertesi güne bırakarak gittiklerinde, ben de kapline baktım. Tam tersi yönden vuruyorlar diye düşündüm. Ertesi sabah, geldiklerinde benim düşüncemi de söyledim. Ama dediğim şekilde de sökülmeyince zaten şaftı keserek çıkarmaya niyetlenip ona göre hazırlıklı geldiklerinden, şaftı kesip çıkardılar. Sonraki gün geldiklerinde şaftın ucunu kaplinden çıkarmışlardı. Tam benim tahmin ettiğim gibi değildi ama benzer bir şekilde yarıklı bir boru flanşla sıkıştırılmaydı, yani kaplin, flanş ile şaftı sıkarak bir nevi sıkı geçme gibi şaftı tutuyordu.
Şaftı sipariş edecekler ve kendileri tornada yaparak yerine takacaklardı. Bu arada şaft braketi yerinde oynamıştı. Bu oynamayı da epoksi reçine ile tamir edeceklerdi.
Bu arada devamlı deniz suyu pompasını ne zaman sökeceklerini sordum, onun kolay olduğunu söyleyerek hep geriye bıraktılar.
Aldıkları diğer işlerin peşinde koşmaktan benim yanıma gelip gittikleri yoktu. Pervane , şaft kaplin ortada yoktu. Her arayışımda bir bahane söyleyip, geliyoruz, yapıyoruz vs. deyip geçiştiriyorlardı.
Şaft yapılınca yeni kaplinle birlikte yerine takılması zaman almazdı ama braketin yeniden fikse edilmesi epoksinin kuruma süresi olan 24 saat isterdi.
Bütün ısrarlarıma rağmen bugün, yarın, zaman geçiyordu. Sonunda boya işlerini yapan elemanlarına epoksi işine başlamalarını söylediler. Adam gelerek beş dakikada, braketin tekne içinde polyesterle kapatılmış tepesinden birkaç santimlik kısmını kesti. Marinaya çalışmaya girenlerden para kesiyorlarmış, “bir şeye bakacam, çalışmayacam” diye girmiş, acele ediyordu. Kestiği yerin tekrar yapılmasının hiçbir işe yaramayacağını söylediğimde isteksizce 2 santim kadar daha kesti ve acele gitti. Sözde biraz sonra gelip yapacaktı. Akşama kadar bekledim ne gelen var ne giden. Patrona telefon ediyorum hemen geliyor şimdi diyor gene gelen giden yok. Adamlara telefon etmekten utanır oldum. Pazartesi sabah telefon ettiğimde “akşam gelip yapmadılar mı?” dedi. Hiçbirinin diğerinden haberi yok. Sonradan, önce adamın akşam hastalandığını bugün gelip yapacağını söyledi, sonrasında diğer çalışanlarından adamın bunlarla tartışıp işi bıraktığını öğrendim.
Aslında adamın işi bıraktığına sevindim. Çünkü, sonraki gün gelen başka bir polyesterci, bu gibi işleri çok yaptığını aşağıya doğru braketin iyice açılması gerektiğini söyledi. Akşam saat 4.30 da geldiler. Şaftı geçici olarak line’a alacaklar ve epoksi işi yapılacaktı. Polyesterci dediği gibi yapılacak yeri hazırladı. Ama motorcular line’a alma işini bitiremediklerinden iş bu güne kaldı.
Bir taraftanda sigorta eksperinin istediği tespit raporunu ve işçilik saatleriyle onarım teklifini hazırlamalarını istiyorum. Yapıyoruz diye diye cumartesi sabahtanberi bir şey hazırlamadılar. Bugün Salı. Sabah hazır olduğunu söyledikleri rapor ve teklifi inceleyecek sonrada ekspere faxlayacaktık.
Sabah 9.30 dan sonra polyesterciyi getirdiler. “Rapor işi..” diyecek oldum, bir teknede iki saat işim var, iki saat sonra buradayım dedi. Bu sırada polyesterci malzemelerinin dükkana geri gittiğini yeni anladı ve ikisi birden tekrar geri gittiler.
Yaklaşık bir saat sonra polyesterciyi motorsikletle getirip bıraktılar. Şu ana kadar adam işini biliyor diye rahatım ama bir yandan da yapacak başka bir işim olmadığından ve zaten tekne ufacık yer olduğundan onun yanındayım mecburen.
Yaklaşık yarım saat oyalandıktan sonra nihayet işe koyuldu. Ölçekli kap ile, kabın dibinde denebilecek kadar az miktarda karışım hazırladı. Gördüğüm kadarıyla hızlandırıcıyı fazla koyuyordu. Bu, reaksiyonun hızlı olmasına ve epoksinin çok kırılgan bir yapıya sahip olmasına yol açardı ve çok sakıncalıydı. Aslında önceki akşam geldiklerinde prospektüse bakmıştım ve karışım oranı hacım olarak 4:1 idi. Adama bu kadar az miktarda hazırlanan karışımın oranını tutturmak zor olur diyecek oldum, “işime karışma, ben işimi biliyorum” dedi. Daha bir şey söyleyemedim. Ve çalışmasını izlemeye devam ettim. Son olarak elyaf yatırma işine başlayınca, nispeten fazla miktarda karışım yaptı. Bu sırada bariz olarak hızlandırıcının çok fazla olduğunu gördüm. Fakat yine de sesimi çıkarmaya korktum. Bir miktar elyaf yatırdıktan sonra elindeki kutudan dumanlar çıkarak dışarı geldiğini görünce dayanamadım artık. “Böyle iş olmaz” dedim. “Epoksiyi yaktın. Hızlandırıcıyı çok koyuyorsun!” “Çok biliyorsan sen yap” dedi. Ben de “yaptıklarını sök ben yaparım” dedim. “Karışım oranını yanlış yapıyorsun ben buna güvenerek nasıl denize açılırım?”. Adam “yanlış yapmıyorum” dedi. “Bak burada yazıyor” Gösterdiği yerde A+B = 1.2 kg yazıyordu. Yani her iki komponentin toplam ağırlığı 1.2kg dı. Adama bunu anlatınca, birden durdu, ve karışım oranını hatalı yaptığını anladı. Hemen son yaptıklarını sökmeye gitti. Bir kısmını söktü. Ama daha önce yaptıklarını sökmesi çok zordu. Yapabileceğim pek bir şey yoktu. Her şeyi ben yapamazdım. Zaten burada bir iş yapmasam bile yorulmuştum. Yeniden normal oranda karışım hazırlayıp bir miktar elyaf yatırarak yemeğe gitti. Gideli 2,5 saat oldu, hala gelmedi.
Rapor ve teklif için Emek Marini aradığımda, bir mail bile atamadıklarını, bankalarda işleri olduğunu söylediler.
Çok zor buralarda iş yaptırmak ve yapmak…. 21 Temmuz Salı saat 14.30
Akşamdan epoksi işi bitti. Ertesi gün, yeni kaplin, braket lastiği ve tutyalar takılacak işler toparlanarak tekne suya indirilecekti. Öğlenden sonra suya indirilerek deneme seyri yapacak, her şey yolunda ise İstanbula dönüşe geçecektik.. Eşim de ertesi gün sabah otobüse binecek, akşam Göcekte olacaktı. Böylece bir aksilik olmazsa sabah yola çıkacaktık.
22 temmuz sabah onların gelmesini beklemeden dükkanlarına gittim. Henüz çalışacak olanlar gelmemişti. Teknenin içindeki epoksi tozlarının temizlenmesi için elektrik süpürgesi de almalarını söyledim. Tozlar okadar ince ki teknenin hiç akla gelmeyecek noktalarına kadar nüfuz etmiş. Onların yaptığı temizliğe ilave olarak bir o kadar da ben uğraştım, yine de yeterli temizlik olmadı sanırım.
Yorumlar